

“Her canlı ölümü tadar. Bir imtihân olarak sizi hayırla da şerle de deniyoruz. Ve siz ancak bize döndürüleceksiniz…” (Enbiyâ Sûresi 35. âyet)
Her nedense doğum sevinçle karşılanırken, ölümden korkulur. Ölümden kaçış
olmadığına göre ölümün, hayatımıza anlam kazandırmasını sağlayabiliriz. Ayrıca ölüm
bireyi, sınırlı zaman süresince üretici olmaya zorlar. Kişinin dünya hayatında takip
ettiği yaşam çizgisine bağlı olarak ölüm büyük bir anlam ifade eder. Hayat amaçsız ve
boşuna olmadığı gibi ölüm de anlamdan yoksun değildir. Kur’an, yüce amaçlar uğruna
ölmenin ya da bu amaçlar uğruna çalışırken ölümün gelip çatmasının boş yere ölmek
şeklinde değerlendirilmesini doğru bulmaz. “Allah yolunda öldürülenlere, ‘ölüler’
demeyin, hayır, onlar diridirler, ama siz farkında olmazsınız.” (Bakara süresi, 153. ayet.)
Ölüm tabîî, kaçınılmaz, arkasından gelecek hayat, dünyadaki yaşantıya bağlı
olarak iyi veya kötü olacak olan bir sondur. Hz. Mevlânâ vefat gecesine "şeb-i arûs"
der. Manası "Aşıkın maşukuna kavuştuğu gece, vuslat gecesi" demektir. Bir aşık da
"Her gün takvîm-i ömrümden bir siyah yaprak düşüyor- Hala belli olmadı îdi rûz-i
visalin" diyor "Yani kavuşma gününün bayramı" belli olmadı diye üzüntüsünü ifade
etmektedir. (Anlatım Sadullah Sarı) www.dinibil.com

“De ki, doğrusu kendisinden kaçmakta olduğunuz ölüm, sizi mutlaka yakalayacaktır. Sonra gizliyi de âşikârı da bilen (Allâh’a) döndürüleceksiniz. O size neler yaptığınızı tek tek haber verecektir.” (el-Cum’a, 8)
“Ölüm sarhoşluğu gerçekten gelir de, «Ey insan! İşte bu, senin öteden beri kaçtığın şeydir.» denir.” (Kaf, 19)
“Ölümü ve öldükten sonra ceset ve kemiklerin çürümesini hatırlayın. Âhiret hayatını isteyen, dünya hayatının süsünü terk eder.” (Tirmizî, Kıyâmet, 24)

Neylersin ölüm herkesin
başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kim bilir nerde, nasıl, kaç
yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında
Cahit Sıtkı Tarancı