Kur'an ve Mevlit Okumak



Ölen bir kimsenin ardından onu hayırla anmak ve Kur’an okumak, toplumumuzda
gelenekselleşen bir uygulama olmuştur. [Birinin adına hacca gitmek veya birinin hayrına sadaka vermek gibi, birinin adına Kur’an okumak da sevap ve hayırlı bir iş olarak kabul edildiğinden, ölünün ardından, onun hayrına Kur’an okumak adet haline gelmiştir. Kur'an okumak, ölmek üzere olan birini sakinleştirir, orada bulunanlara Allah'ı ve ahireti hatırlatır. İnsanların hayat ve ölüm hakkında düşünmeleri için bu ortamlar güzel fırsatlardır. Bu nedenle ölüm yatağında olan birinin başucunda veya bir cenazenin ardından Kur'an okumak, onun derin anlamlarını konuşmak İslam'ın ruhuna uygundur. A.K.] Şu halde, her mümin yaptığı ibadetlerin, okuduğu Kur’an’ın sevaplarını, başta
Peygamberimiz olmak üzere, ana-babasına ve bütün müminlere hediye etmelidir.
Ancak burada dikkat edilmesi gereken bazı hususlar bulunmaktadır. Kur’an sadece
ölülerin arkasından okunan bir dua kitabı değildir. Onu, yaşamımızın her alanında
rehber olarak almalı, onun, ölüler için rahmet vesilesi olduğu kadar, hayatta olanlar
içinde rehber niteliğinde olduğu göz ardı edilmemelidir. Ayrıca Kur’an’ın ihlâs ile
hiçbir maddi menfaat beklentisi olmaksızın yalnız Allah rızasını kazanmak için okunması
lazımdır. Aksi halde okunan Kur'an'ın ne okuyana ne de ölmek üzere veya ölmüş olana faydası dokunur.
Abdullah b. Mes'ûd'un (v. 32/652), "Kur'an kendisiyle amel edilmek için indirildi.
(Yazık ki) insanlar onun (yalnız) tilavetini amel(ibâdet) edindiler!" şeklindeki şikayeti
ve Mehmed Akif Ersoy'un yakınması bu yüzden olmalıdır:
"İbret olmaz bize, her gün okuruz ezber de,
Yoksa bir maksat aranmaz mı bu âyetlerde?
Lafzı muhkem yalnız anlaşılan Kur'an'ın
Çünkü kaydında değil, hiçbirimiz mânânın.
Ya açar Nazm-ı Celîl'in, bakarız yaprağına,
Yahut üfler geçeriz, bir ölünün toprağına.
İnmemiştir hele Kur'an, bunu hakkıyla bilin,
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için".
Gerçekten de inanç, amel, ahlak gibi prensipleriyle Kur'an, hayatın kitabıdır. O,
hayatta olanlar için bir diriliştir, şifa, ders ve öğüt alma kaynağıdır. Bizzat Yâsin suresi bu
gerçeği şöyle beyan eder:"...O ancak bir öğüt ve apaçık bir Kur' an'dır. O, (zihin ve ruh
dünyaları) diri olanları uyarmak ve inkâr edenlere mazeret bırakmamak içindir."
( Yâsin suresi, 69-70. ayetler.)
Mevlit, Süleyman Çelebi tarafından yazılmıştır. Asıl adı "Vesiletünnecat"tır.
Mevlitte, Hz. Muhammed’i öven, yücelten ve onun güzel ahlakını anlatan dini şiirler
bulunmaktadır. Mesnevi türündendir. Üç yüze yakın beyitten oluşmaktadır.
Mevlit okuma geleneği, Müslümanlar arasında yaygınlaşan ve uygulanan önemli
bir gelenektir. Toplumda Hz. Muhammed’e duyulan sevgi nedeniyle, o’nun örnek ahlakını
beyitlerle anlatan mevlit, mevlithanlar tarafından okunmaktadır. İlk önceleri sadece
Hz. Muhammed’in doğum yıldönümlerinde okunan Mevlit, daha sonra gelenekselleşip,
birçok dini ve kültürel uygulamalarda da okunmuştur. Kandiller dışında, çocuk kırkını
çıkınca, bir Müslümanın vefatının 40. gününde, adaklarda, evlenme töreninde, hacıların
dönüşünde, sünnet merasiminde, asker uğurlamada ve ölülerin arkasından, mevlit
okuma geleneği uygulanmaktadır.
Mevlit törenleri, günümüze kadar uzanan tarihî seyri içerisinde bazı değişikliklere
uğrayarak çeşitli ilâhi ve kasidelerin de belirli ezgilerle okunmasıyla zenginleşmiştir.
Anadolu halkı, mevlit törenlerini dinî bir tören olarak ve bu törenlere katılmayı da dinî
bir görev olarak algılamaktadır. Bu sebeple de özellikle de ölüm törenlerinde “mevlit
okutmak” vazgeçilmez bir dinî vecibe olarak kabul edilmektedir. Hâlbuki mevlitin dini
gelenekten ziyade, kültürel ve örfü yönü bulunmaktadır. Mevlit, Hz. Muhammed’e
halkın duyduğu sevincin şiirleştirilmiş ve ezgileştirilmiş halidir. Mevlit okuma ve okutma
geleneği Anadolu’nun hemen her yerinde karşılaşılan ortak bir cenaze ritüelidir. Mevlit
töreninin icra edilme günleri Anadolu’nun değişik bölgelerinde küçük farklılıklar
göstermektedir. Mevlit törenlerinin Anadolu’da cenaze törenlerinin vazgeçilmez bir
parçası haline gelmesinde sosyal, kültürel ve coğrafî sebeplerin varlığı göz ardı edilemez
Bazı yöre ve bölgelerimizde ölünün ardından yedinci, kırkıncı ve elli ikinci
günlerinde düzenlenen 40. ve 52. gün merasimlerinin dinimizle hiçbir ilgisi yoktur. Böyle
(gün ve) gecelere özel merasim yapmak, halkın gelenekselleştirdiği, örfi kültürel
uygulamalar olup, dinî yönü bulunmamaktadır. Ölünün ardından yapılacak dua için
belirli yer ve zaman sınırlaması yoktur. Uygun zamanlarda, merasim düzenleyerek,
insanları önceden haberdar edip; Kur’an tilavet etmek, ilahiler söylemek, mevlit okumak
ve dini sohbet yapmak, ölümü hatırlatması ve bireyin kendini ahirete hazırlaması
açısından faydalı ve sevaptır. Kişi kendi başına veya aile ortamında da bu gibi faaliyetleri
yapabilir.